Efteni Gölü adını Bizans prensesi Eftalya'dan almıştır.
Bizans ordusu savaştan dönerken gölün kıyısındaki alanda konaklamış. Yolda prenses Eftelya’nın ellerinde ve yüzünde yaralar çıkmış. Göl kıyısında yerden çıkan sıcak sularla banyo yapan prensesin tüm yaraları ertesi sabah iyileşmeye, cildi güzelleşmeye başlamış. Bunu gören Bizans imparatoru bu göl kıyısındaki sıcak su kaynaklarının olduğu yere hemen bir hamam inşa edilmesini istemiş. Prensesin yanına bakıcılarını bırakıp ayrılmışlar.
Yaraları iyileşen ve güzelleşen prenses göl üzerinde sandalla gezinirken, karşı kıyıdaki dağ eteklerinde yaşayan bir Osmanlı delikanlısına gönlünü kaptırmış. Karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret etmeye başlamışlar. Bir gün sevgilisine giderken prensesin kayığı batmış, boğulmuş. O günden sonra gölün adına Efteni demişler.
Efteni Gölü ile ilgili diğer bir efsane ise;
Günün birinde Olympos tanrıların en büyüğü Zeus'un aklına esmiş, Nasıl eşmiş "varıp şu ölümlülerin arasına nicedir halleri bir göreyim!" demiş.
Almış Hermes'i de yanına her ikiside insan görünümü ile Olympus'tan inmişler ve yer yüzüne bir eve gelmişler. Çalmışlar kapıyı "Yolunu yitirmiş iki garip ademiz açarmısınız kapınızı? Alırmısınız bizi içeriye, konukluğa, tanrılar hoşnut olsun diye" demişler. Ama kapı değil açılmak aralanmamış bile. böyle bin ev dolaşmışlar belki fakat kimseden konuk severlik görememişler. Ya açmıyorlar kapıyı yada açşalar bile hemen kapatıyorlarmış. "Bizim ne üdüğü belirsiz çulsuz dilenci takımı ile işimiz yok." diyerek. nice konaklardan aldıkları yanıt böyle olmuş işte.
Her yerden geri çevrilen gezginler sonunda harap bir kulübeye gelmişler. Saz ve samanla kaplıymış bu kulübenin her yanı. Kapıyı yaşlımı yaşlı bir kadın açmış. Bakmışki karşısında iki zavallı yolucu, çok yol yürümüşler belli ki, yorulup susamışlar. Kadın "kimsiniz, necisiniz?" diye sormamış bile. içeriye buyur etmiş. Konuklar girince birde en az kadın kadar ihtiyar neredeyse iki büklüm güler yüzlü bir adam görmüşler.
Ev sahipleri ezile büzüle eski püskü yamalı ama temiz bir minder göstermişler. kendileride bir kütük bulup üzerine oturmuşlar. Ellerinde ne varsa sunmuşlar misafirlerine. Onlar yemeklerini yedikçe ihtiyar kadınla adamın yüzleri ışıldıyormuş. Yapmacık değil içten gelen bir konuk severlikleri varmış.
Ancak ihtiyarlar sofradakilerin sık sık konduğu halde hep eski düzeyde kaldığını ve hiç eksilmediğini görmüşler, sonra konuklar "bizler ulu kişleri" demişler. Sizin o komuşularınız hak ettikleri cezaya carptırılacaklar ama size hiç kötülük gelmeyecek. yanlız bırakın evinizi dağın tepesine gelin bizimle birlikte.
İhtiyarların ikiside uymuşlar bu söze ve deyneklerini kaka kaka uflaya puflaya çıkmışlar ulu kişilerin ardından yokuşa. Tepeye varınca bütün şehri sular altında kaldığını görmüşler...
Daha çok uzun seneler saadet içinde yaşamış ve birlikte ölüm dilemiş yaşlı karıkoca birer ağaca dönüşmüşler gelen geçen çelenkler asarmış ağacın dallarına.
Bu öykü Philemon ve Bukis'in hikayesidir. Yunan mitolojisine ait Bergama kaynaklı öykü Efteni gölü eserlerinden biriyle paralellik göstermektedir. Bazı ayrıntılar değiştirilirse Efteni Gölü Efsanesi ortaya çıkar.
Bir diğer rivayet ise; gölün altında bir kent olduğudur. bu kent sellerle suya boğulmuştur. Gölün hemen hemen yakınında bulunan Hacıyakup köyüne geçmişte selaltı (saraltı) denmesi de sanki bunu teyit eder niteliktedir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder